29 Haziran 2009 Pazartesi
tiflis'in azizi
Kentin Baş Azizi Abo (Tiflis ve Bağdat'ın Azizi) Gürcistan'da Sasanilerin hüküm sürdüğü dönemde, Bağdat'ta Müslüman olarak doğmuş. 8. yüzyılda genç bir adamken geldiği Gürcistan'da Ortodoks inancına bağlanmış. Uzun süre İsa'ya bağlandığını gizlemek zorunda kalan Aziz, vaftiz olmuş ve Hıristiyanlığı yaymak için çabalamış. Yeni Emir'in emriyle tutuklanan Abo, dinini değiştirdiği için 786'da idam edilmiş. Bedeni yakılıp, külleri Mktvari (Kura) nehrine atılmış.
28 Haziran 2009 Pazar
tesadüf :)
Burası, kentin en işlek caddesinde, küçücük bir "art cafe" tabelasının işaret ettiği, binaların arkasındaki bir avluda gizlenmiş "ecnebi" kafesi... İngilizce ağırlıklı yabancı yayınların satıldığı (fotoğrafın sol dışında kalan) kitapçı tarafından işletildiği için, masa başına düşen Avrupalı ya da Amerikalı sayısı oldukça fazla. Epey turistik ve hiç de buralı olmadığı için başta çok sevmesem de, konumu ve sessizliği nedeniyle ben de sıklıkla gider oldum.
Bu pazar, Pablo Picasso'nun Tiflis'te açılacak sergisi için yollara düşüp, geleneksel program değişikliği ve yanlış bilgilendirme nedeniyle 4 saatlik bir boş zamana düşünce, gidip bir kahve içeyim dedim. Bir yandan kahvemi içip, bir yandan kitabımı okurken, az ötemdeki masada oturan kadın, ihtiyaç molası için masadan kalktı. Benim de gözüm, okuduğu kitaba ilişti...
Fotoğrafta net görünmüyor biliyorum ama kapağında, "Orhan Pamuk, My Name is Red" yazıyor :)
27 Haziran 2009 Cumartesi
sınır tanımayan nobel
Tiflis'te 11 yıldır, siyasi ve ekonomik krizlere rağmen ara verilmeden bir "kitap festivali" düzenleniyor. Ülkenin ekonomik koşulları ve nüfusu göz önüne alındığında, bu fuar "özenilesi" bir katılımcı ve ziyaretçi sayısına ulaşıyor. "Kız arkadaşlarıyla" buluşup kitap beğenmeye gelmiş yaşlı teyzeleri; çocuklarıyla birlikte gününü fuarda geçiren aileleri görünce bir kez daha anladım ki, bu ülkede insanlar okumayı seviyor.
Şu ayakta duran güzel kapaklı kitap, "Cevdet Bey ve Oğulları". Orhan Pamuk, Gürcüceye çevrilen az sayıdaki Türk yazar arasında ve basıma hazırlanan kitapları da dikkate alındığında yakında bizim edebiyatımızın bu ülkedeki en önemli temsilcisi olacak. "Cevdet Bey..." 2 bin, HarryPotter 20 bin basılmış dediler ama, sonuçta koskoca Nobel, Pamuk'un bavulunda...
(Duyduğuma göre, Ortodoks Kilisesi ruhani lideri Patrik'in "pek faydalı görmediği" Pottercağız da, zaten ancak 7 bin satmış.)
22 Haziran 2009 Pazartesi
elma dersem gelin
(...)
bize doğru açtıkları patikaların ve onlara açılmalarımızın
çimenin adaletinin, ki sarayları çökertir ama arayış türkülerini saklar
dalgalara isim koyan teknenin, hayatın kâsesinin, günlerle dolup
sevdiği şeye dönüşmek için batan
ağacın oldum olası tohum diye bildiği şeye dönüşen belleğin
sözlerin
ekmeğin
kapının ardındaki doğrulara uzanan çocuğun
dünya meclisinde coşkulu hayvanların
yeniden birlikte başlama özleminin
insanların, odadaki insanların, sokaktaki insanların
kıymetini bil herşeyin
gareth evans
(kadim dostlardan birisi, bir kitaba gizlenmiş bu şiirin eksik kelimelerini getirecek bana ankara'dan. bir dostu, bir kitabı, bir şiiri bekliyorum bu aralar... bir de kıymetini bilmeye çalışıyorum herşeyin.)
bize doğru açtıkları patikaların ve onlara açılmalarımızın
çimenin adaletinin, ki sarayları çökertir ama arayış türkülerini saklar
dalgalara isim koyan teknenin, hayatın kâsesinin, günlerle dolup
sevdiği şeye dönüşmek için batan
ağacın oldum olası tohum diye bildiği şeye dönüşen belleğin
sözlerin
ekmeğin
kapının ardındaki doğrulara uzanan çocuğun
dünya meclisinde coşkulu hayvanların
yeniden birlikte başlama özleminin
insanların, odadaki insanların, sokaktaki insanların
kıymetini bil herşeyin
gareth evans
(kadim dostlardan birisi, bir kitaba gizlenmiş bu şiirin eksik kelimelerini getirecek bana ankara'dan. bir dostu, bir kitabı, bir şiiri bekliyorum bu aralar... bir de kıymetini bilmeye çalışıyorum herşeyin.)
15 Haziran 2009 Pazartesi
mahallede düğün var(dı)
Pazar günü, biri bu komşu evinden çıkan hoş kız olmak üzere en az 4 tane daha gelin gördüm. Mevsimden de olsa gerek, kiliseler artık fazla mesai yapıyor. Kılıçlarını kuşanmış arkadaşların törendeki vazifeleriyle ilgili en kısa zamanda birilerinden bilgi almam gerekiyor, merak içindeyim. Gelin kızımızı tıpkı bizdeki gibi kornalara basarak ve yeri göğü inleterek almaya gelen cemaatin sesi sokağı birden şenlendirdi. Yanlış anlamadıysam (aslında neredeyse eminim) evde yapılan kısa törende, gelin ve damadın şerefine kadeh kaldırıp üç kez "çok yaşa" diye bağırdılar.
Damadın ve gelinin (makyaj ve kostüm nedeniyle çok belli olmasa da) yaşlarının gençliği beni şaşırtmadı. Oldukça muhafazakar ve geleneklerine bağlı bu toplumda, evlilik yaşı düşük. Gerçi istatistikler, ancak son yıllarda ortalamayı yükselten Türkiye'ye oranla 1980'lerden beri kadınlarda 25-26 yaş ortalamasında kaldıklarını gösteriyor. Bu ortalama, ülkenin en büyük krizlerini yaşadığı 90-2000 yılları arasında 23'e hızlı bir düşüş yapmış.
Genelde düğün için beyaz limuzin kiralanıyor ama bu çiftin seçtiği otomobil pek güzelmiş değil mi? Arkasındaki yazı ve ulusal kostümlü gençler de manidar bir çelişki yaratmış bence. Tek bir kare seçmek zorunda kalsam, ülkenin bugününü anlatmak için buna benzer bir görüntü seçerdim sanırım.
9 Haziran 2009 Salı
gölgemi aldım yanıma
hava gerçekten bir acayip. düne kadar özellikle akşamüstleri yağmur, sel götürüyordu, bugün güneşin altında tam anlamıyla kavrulduk. (biz: ben ve yaklaşık 3 bin muhalif...)
parlamentonun önünde toplanan kalabalıkla birlikte, 4 kilometre olduğunu sonradan öğrendiğim caddeleri aşıp, içişleri bakanlığı binasının önüne kadar bir saatten fazla yürüdük.
tek bir sığınacak gölgenin olmadığı koca alanda, beynimin kaynama derecesi hakkında endişelenirken bu amcayı gördüm. gazete, şemsiye, ceket, çanta hatta buzdolabı kolisinin (!) altına sığınmaya alışkınız ama taptaze ağaç gölgesini yanımda taşımak aklıma gelmemişti hiç...
3 Haziran 2009 Çarşamba
son on günün önemli havadisleri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)