27 Mart 2009 Cuma

pencere sefası



ev çiçeği:
Bütün metro ve alt geçitlerin girişlerinde, sokak köşelerinde, minicik, özenle istiflenmiş, incecik iplerle bağlanmış küçük buketler halinde satılıyor. Şimdiye kadar hiç görmediğim türlü menekşeler, uzun saplı adlarını bilmediğim beyaz-sarı çiçekler... Bu mor menekşelerin altında kitap okuyan kızı bir dergiden kestim. Sokaklardaki çiçekler çoğaldıkça, ben eve gelip kendime konserve kutularından yeni bir "vazo" yapıyorum.





sokak çiçeği:
Baharın en güzel habercileri... Sokaklardaki ağaçların çoğu beyaza, pembeye, kırmızıya büründü. Bu kocaman çiçeklerden ibaret, hayatımda ilk kez gördüğüm bodur ağaçlar da kentin en büyük caddesini süslüyor. Tiflis'e ilk geldiğim zaman, mevsime aldanıp şehirde niye hiç çiçek(çi) yok diye sormuştum. Şimdi her köşede, her sokakta birdenbire beliren tomurcukları, tezgahlardaki adını bile bilmediğim çiçekleri gördükçe, sorumu hatırlayıp mahçup oluyorum.

25 Mart 2009 Çarşamba

adak ağacı



Kent merkezinden biraz uzakta bir köyde... Şenliğe giderken yolda öğrendik ki bir "çınar" varmış. İnsanlar, baharın gelişini kutladıkları bu günlerden bir gün, bu çınarın altında öbek öbek toplanıp, onun dallarına en gizli muradlarını, en saklı dualarını asarmış. Arabanın içinde hem meraklı, hem de tüm dilekleri içlerinde saklı üç kadın olunca, şoförümüz Ali Bey'in oraya da uğramaktan başka çaresi kalmadı. Doğru zaman değildi gerçi... Köydeki "haberciler", her yıl gelen leyleğin çınara konduğunu duyurduğunda gitmek gerekiyormuş aslında ve duyduğumuza göre "Leylek" daha gelmemişti.

Boş, sessiz çimenliğin ortasında, hiç de "çınar"a benzemeyen bir ağaç duruyordu. Tek kökten çoğalmış onlarca ince gövdesi, yere yakın dalları ile hayal ettiğim heybetten uzaktı görünüşü. Ağacın altında kurban kesen bir aile ve birkaç çocuktan başka kimsecikler yoktu ortalıkta. Onlarla selamlaştık, biraz fotoğraf çektik, arabanın bagajındaki bezden kopardığımız parçaları dallara bağladık. O arada Ali Bey, kurban kesen yaşlı adama sordu: "Leylek gelmedi değil mi? Ne zaman gelecek?" Amca, başını işinden kaldırmadan yanıtladı: "Bu yıl gelmedi, gelmez artık bu sene... Leyleği geçen yıl vurdular."

Bu yanıt karşısında gülsem mi ağlasam mı bilemeden sordum: "Öldürmüşler mi?"
Yok dedi Ali Bey, birileri ateş etmiş, vurmaya çalışmış geçen sene. Artık korktu, ürktü, bir daha buraya yuva yapmaz diyorlar. Gelmeyecekmiş leylek...

Olsun biz yine de bağladık çaputları.
Bu yıl olmazsa, belki gelecek bahara...

24 Mart 2009 Salı

şenlik













davet



Nevruz akşamında, Ramona'nın minicik ve sıcacık evine davetliydim. Sıcakkanlı ve misafirperver, hayata sımsıkı tutunmuş kadınlardan oluşan aile, Azeriler için büyük önem taşıyan, yeni yılın başlangıcı sayılan bahar bayramlarını paylaştı benimle... Bu güzel bayram sofrasıyla karşılanıp, sonrasında, etli-safranlı pilav ve türlü çeşit salata ile donatılan masada ağırlandık. Baş köşedeki "semen" tabağında, günler öncesinden çimlendirilerek büyütülen buğday taneleri, bereket, bolluk, bahar müjdecisi olarak bize eşlik etti. Soğan kabuğuyla kaynatılarak boyanmış yumurtalar, yenilenin istenen hediyeyi alması şartıyla tokuşturuldu. Gerçi benimkini almayı unuttuğum için, Ramona ile bu keyifli adeti bugün yerine getirebildik. Çocukluğumda, babamla çok oynadığımız bu oyunun en temel kuralını hatırlayarak, yumurtayı avucunda gizleyen değil vuran olunca, dövüşü ben kazandım. :)

22 Mart 2009 Pazar

siyahbeyaz



Nevruz kutlamaları için gittiğimiz, Azeri kökenlilerin yaşadığı Marneuli'de, ana caddeyi renklendiren tek şey, gelinlik ve nişan tuvaletleri satan mağazalardı. Sokağa çıkarılmış mankenler üzerinde teşhir edilen, artık solmuş ve yıpranmış kostümler, sahiplerini beklemekten yorulmuş gibi...

sahibini beklerken







16 Mart 2009 Pazartesi

eski başkent










Bunlar, iki hafta öncesinden kalma...
Dün tek bir kare çekemediğim için sandıktan çıkardım.

Burası Mtskheta, eski başkent... Üstteki 11. yy'da yapılmış, ülkedeki en önemli hac mekanlarından ve Dünya Mirası listesine alınmış Svetitskhoveli Katedrali. İçeride flaş kullanmasam da önce Gürcüce, sonra Rusça, olmadı Fransızca uyaran papaz nedeniyle fazla fotoğraf çekemedim. "Ama ben sanat öğrencisiyim, bunları mutlaka çekmem gerekiyor, ödevim var" diye sızlanınca, makinadaki fotolar teftişten geçti ve papaz amca onların yeterli olduklarına kanaat getirip, yenilerini çekmememi tembihledi.
Aşağıdakiler de, bence miras listesine girmeyi hak etmiş bir kafe'de (!) çekildi. Yan tarafta, ortaya iple gerilmiş perdenin arkasında bir grup yaşlı amca geleneksel yemekli toplantılarını yapıyordu. (Öğleden sonra 2 civarı...) Arada ayağa kalkıp uzun bir konuşma yaparak kadeh kaldırmalarını perdenin arkasından gizlice dikizledim. Servis için kalkıp, içerilerde bir yerde kaybolmuş teyze ya da amcalardan birini yakalamak gerekiyor. Bütün mekan bu sobalı küçük salondan ibaret, bir de dışarıya kapısı olan bir iki küçük oda daha var. O odalara kapanıp, kendi sofralarının muhabbetini kimselerle paylaşmadan saatlerce içiyorlar. İlk geldiğimizde boş olan odalardan birine fotoğraf çekmek için dalınca, yüzüme soran gözlerle bakan başka bir yaşlı amca grubuyla karşılaştım. Kapıyı hızla çekip, mahçup kaçarken, kafeyi "işleten" dişsiz ihtiyar arkamdan kıs kıs gülüyordu.

12 Mart 2009 Perşembe

"crop" güzeli


o demirin ucunda misina falan yok.
kendi kendine eğleniyordu şaşkın...

temizlik



İlk geldiğim hafta teftişe gelen çılgın ev sahibim Eteri, çamaşırları evin içinde değil, dışarıda kurutmamı tembihlemişti. Nedeni de, evin "rutubetlenmemesi" imiş... Halbuki, doğalgaz sobası yüzünden küçücük evin içinde yakında "kurutulmuş" sebzeye dönüşeceğim.
Şehir ahalisi ise bu tembihe harfiyen uyuyor. En güneşsiz, nemli günlerde bile mutlaka balkonlardan çamaşır sarkıyor.

Dyg'm, bu fotoğrafları senin için çektim :)
(kazak asma stilimizi geliştirmeliyiz...)

8 Mart 2009 Pazar

pazar gezmesi


Tahminimin aksine, meydanlarda gösteriler düzenlenmedi.
Anneler gününde olduğu gibi, sokaklardaki çiçekçilerin ve çiçeklerin çeşidi artmıştı sadece.
Ama yeni tanıştığım insanlardan tebrik mesajları ve telefonları aldım.
Şehrin büyük parklarından birinin uzandığı tepenin üstünde, yazın insanların güneşlenmeye geldiği minik gölün kıyısında, yaşlılar kahvelerini içerek sohbet ediyordu.

7 Mart 2009 Cumartesi

yemeye devam



ülkenin farklı bölgelerinde farklı şekillerde yapılan,
"peynirli ekmek" anlamına gelen "haçapuri".

4 Mart 2009 Çarşamba

1 Mart 2009 Pazar

mavi :)



duvarlarda bir iki tane kalan bu "umumi" telefonların,
hala çalıştıkları rivayet ediliyor.

şehirde