15 Şubat 2009 Pazar

sır




Cumartesi günü öğleden sonra, sonunda uzunca bir yürüyüş yapmaya fırsatım oldu.

Kısa bir süre sonra güneş gitti, hava puslandı. Hem bu sürekli gri, puslu hava yüzünden hem de bütün kareleri istila eden arabalar yüzünden caddeleri, bulvarları çekmek gelmiyor içimden.

Akıllara zarar sayıda özel araç, fazla kural kaide tanımadan kocaman bulvarlarda vızır vızır gidip geliyor. Otomobil fiyatları ucuz olduğu için azıcık parası olan herkesin kendine ait bir aracı var. Daha fazla parası olanlar da kocaman, çeşit çeşit jipler kullanıyor. Siyah camlı lüks otomobiller...

İşsiz kalanların büyük bölümü taksicilik yapmaya başlamış. Daha şimdiden, eski bir bakanlık çalışanı, eski bir polis, zamanında Türkiye'ye gidip gelmiş eski bir "işadamı", Tansu Çiller'in çok güzel bir kadın olduğunu söyleyen eski bir "heyet fotoğrafçısı", eski bir memur, eski bir dükkan sahibinin taksisine bindim bile...

Taksilerin vergi, işletme meselelerini nasıl çözdüklerini bilmiyorum ama müşterinin kanaati ve şoförün rızası, taksimetre yerine geçiyor. Kentin hemen her yerine, 4 ya da 5 lariye gidiliyor. Daha uzun mesafeler için, bazen binmeden önce fiyat sormak gerekiyor. Belli bir durağa bağlı çalışan, taksimetreli, telefonlu taksiler yeni yeni türemeye başlamış. Ama genelde pahalıya geldikleri için fazla tercih edilmiyorlar.

Bu heykel, oturduğum sokaktan ana caddeye çıkan köşedeki bakımsız meydanda. Kentin, eski dokusuna ait pek çok şey gibi belli ki artık gözden çıkarılmış. Çevresindeki meydan tırtıklana tırtıklana minicik kalmış. Dört bir yanında hızla ucube binalar inşa ediliyor. Şehrin her yerindeki bir sürü kıymetli, sembolik heykelin de kaderi aynı olmuş. Hemen arkalarına, yanlarına, üstlerine yerleştirilmiş devasa reklam panolarındaki "parlak yüzlü" şahsiyetler, sanki bütün geçmişlerine "nanik" yapıyor.

Bu gururla uzakları izleyen sakallı amcaya, arkasında neler olup bittiğini kimse söylemesin...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder