19 Şubat 2009 Perşembe

kuğu gölü



sabırsız bekleyişin sonunda,




perde açılıyor,




Opera, bale ve tiyatro temsilleri, hayatın renkli, hareketli ve hala cazip bir parçası...
Bizim popüler sinema filmlerine gösterdiğimiz ilgiye benzer biçimde, her yaştan her kesimden insan son derece samimi bir ilgiyle hemen her temsile gidiyor. Opera binasına ilk ayak bastığım akşam, fuayede bekleyen gençlerin ve çocukların sayısı dikkat çekecek kadar çoktu. Her hafta değişen gösterilerin biletleri sudan ucuz... Devasa salonun bir yerinde, kesenize uygun boş bir koltuk mutlaka buluyorsunuz.

Tiflis Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu, 2001 yılında 150. yılını kutlamış. Rus İmparatorluğu zamanında, bölgeye 1844 yılında atanan Kafkasya Valisi Mikhail Vorontsov, başka opera olmak üzere, Gürcistan'da yeni kültür kurumlarının oluşturulmasında öncü olmuş. 1845'de davet üzerine ülkeye gelen bir grup sanatçıyla birlikte, vodvil ve komedi oyunlarının temsilleri başlamış. 1847'de inşasına başlanan ilk opera binası, 4 yıl sonra tamamlanmış ve "ülkenin kültür hayatının kalbi" olmuş. Kafkasya'daki 800 sandalyeli bu ilk opera binasında, ilerleyen yıllarda Avrupa'dan gelen çok önemli sanatçılar sahne almış ve bazıları Tiflis'e yerleşmiş.

19. yüzyılın ikinci yarısında, şehir hayatında etkili olan "opera-mania" yüzünden, kalıcı bir sanatçı kadrosu oluşturulmasına karar verilmiş ve temsiller bale ve konserlerle çeşitlenmiş.
Tchaikovsky, Rubinstein, Rachmaninov,Usatov gibi isimler, Tiflis'te konser vermiş. Eski binayı harap eden yangından sonra, şehrin en büyük caddesi Rustaveli'de inşa edilen şimdiki opera binasının açılış tarihi 1896.



Operanın tarihiyle ilgili bu çok mühim bilgileri edindiğim, kurumun resmi sitesindeki "kimler geldi kimler geçti" bölümünü okumaya sabrım yetmedi.
Ben ancak modern tiyatronun inşasına kadar anlatabildim, gerisini çok merak edenler http://www.opera.ge/ adresine uğrayabilir.


not:
beğenisini gayet dolaysız ve coşkuyla gösteren, bölüm aralarını bile beklemeden "bravo" bağırışlarıyla ayağa fırlayan, baş dansçının zorlu bir figürünü müziği bastıran alkışlarıyla takdir eden, arada bir yanındakine birşeyler söylemekten çekinmeyen, çocuklara müdahale etmeyen, bence ancak bir "halk konserinde" görülebilecek samimiyetteki izleyiciye bayıldım.

bizim o "put gibi oturup", sonunda keyiften çok bel ağrısıyla çıktığımız muhtelif "yüksek sanat" aktivitelerini düşününce... :)

1 yorum:

  1. çok ilginç. tamamen aynısını ukrayna'daki bir arkadaşım anlatıyordu. ama o şikayetle.

    YanıtlaSil